Ölümsüzlük otu masalı oku

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde insanların çok mutlu olduğu, çocukların sokaklarında neşe içinde oynadığı, hayvanların özgürce yaşadığı bir ülke varmış. Bu ülkenin kralının, bir kızı varmış. Kral bir gün sarayın güzel bahçesinde dalgın dalgın dolaşıyormuş. Artık çok yaşlandığı için, kendisi öldükten sonra ülkesine ne olacağını düşünüyormuş. Çünkü yerine geçecek bir oğlu yokmuş. Kral ölümsüz olmayı ve sonsuza kadar yaşamayı çok istiyormuş.

Sonunda ülkenin ünlü büyücüsünü çağırmaya karar vermiş. Yaşlı kral:

  • Bir an önce ölümsüz olmak istiyorum! Bunun için, elinden geleni yapmalısın diye emretmiş.

Büyücü:

  • Emredersiniz kral’ım, diyerek evine dönmüş.

Büyücü hemen işe koyulmuş ve ölümsüzlük iksiri yapmaya başlamış. Ateşe koyduğu kazana büyülü sözler eşliğinde ha bire bir şeyler katıp duruyor mu. Binlerce ot, çiçek, kaplumbağa kabuğu atıp karıştırmış Sadece ölümsüzlük otunu bulamamış. Kralın huzuruna çıkarak:

  • Sevgili kral’ım, hiç bir yerde ölümsüzlük otunu bulamadım. Eğer onu bulamazsam, asla ölümsüz olamayacaksınız, demiş.

Kral bir süre düşündükten sonra, tellallarını çağırmış.

  • Hemen tüm ülkeye duyurun! Ölümsüzlük otunu bulup, bana getirene kızımı vereceğim! demiş.

Tellallar, borazanlar çalarak, bütün sokakları dolaşmışlar. O sırada şehre yeni gelmiş bir denizci de tellalları dinliyormuş. Kalabalığın arasına karışıp, insanların güzel prenses hakkındaki sözlerini duyunca kral’ın huzuruna çıkmaya karar vermiş. Denizci, yıllarca dünyayı dolaşmış, bir çok tehlikeyle karşılaşmış. Bu yüzden, hiç bir şeyden korkmazmış, çok cesurmuş. Hemen saraya gitmiş, onu kral’ın huzuruna çıkartmışlar.

  • Kral hazretleri, ben ölümsüzlük otunu bulabilirim, demiş.

Kral:

  • Güçlü ve cesur birine benziyorsun. Eğer başarırsan güzel kızımla seni evlendiririm. Sana bir yıl, bir gün süre veriyorum. Eğer bulamazsan seni celladıma teslim ederim! demiş.

Denizci hemen limana gitmiş ve kuzeye giden bir gemiye binmiş. Gece gündüz, hiç bir yere uğramadan yol alan gemi, fırtınaları ve dev dalgaları aşarak dünyanın en soğuk ve en kuzey ucuna varmış. Gemiden inen denizci, günlerce yürüdükten sonra büyük bir dağı aşmış. Önünde büyük bir kayın ağacı ormanı varmış. Burnuna keskin bir reçine kokusu çarpmış. Ölümsüzlük otunu ormanda aramış ama bulamamış. Ormandan çıkınca büyük bir göle varmış. Gölde bir kuğu sürüsü yüzüyormuş. Gölün çevresinde dolaşmış, aramış ama burada da bulamamış. Gölün kenarında küçük bir köy varmış. Köyün meydanına vardığında delikanlıların ve genç kızların dans ettiğini görmüş. Baharın gelişini kutlayan köylüler, gece geç saatlere kadar eğlenmişler. Bu köyün insanları çok iyiymiş. Denizciyi çok iyi karşılayıp, karnını doyurmuşlar. Denizci çok yorgun olduğu için geceyi orada geçirmeye karar vermiş.

Sabah erkenden kalkan denizci, ölümsüzlük otunu burada bulamayacağını anlamış. İyi kalpli köylüler ile vedalaşıp, geyiklerin çektiği bir arabaya binerek yola çıkmış. Limana varınca, doğuya giden bir gemiye binmiş. Dünyanın yarısını dolaştıktan sonra, gemi bir limana yanaşmış. Liman çok kalabalıkmış. Aylarca gemide seyahat eden denizci, karaya ulaştığı için çok mutluymuş. İçinden bir ses ölümsüzlük otunu burada bulacağını fısıldıyormuş ona. Denizci dereleri, tepeleri aşmış, birçok şehirden geçmiş. Günler sonra yorulan ve karnı acıkan denizci, büyük bir incir ağacının altına oturup çantasından çıkartığı ekmeği yemeye başlamış.

Ölümsüzlük otunu ve güzel prensesi düşünen denizci yere dökülen ekmek kırıntılarını taşıyan, telaşlı karıncaları seyretmeye başlamış. Karıncalar, çok çalışkan canlılardır. Denizci, onlara saygıyla bakmış ve zarar vermemek için çok dikkat etmiş. Karıncaların kralı, denizcinin bu davranışını çok beğenmiş.

  • Burada ne arıyorsun? diye sormuş. Denizci sesin nereden geldiğini anlamak için, etrafına bakınmış ama kimseleri görememiş.

Karınca:

  • Aşağıya bak, tam önündeyim! demiş.

Denizci yere bakmış, ama önünde küçük bir karıncadan başka bir şey görememiş. Sen mi konuştun sevimli karınca? diye sormuş.

  • Evet, benim! Buralarda ne arıyorsun?
  • Çok uzaklardan geldim, Ölümsüzlük otunu bulmak için, dünyanın yarısını dolaştım ama bulamadım.
  • Siz insanların çok değer verdiği bu otun nerede olduğunu biliyorum. Seni oraya götürebilirim ama, peşimden yavaş yavaş gelebilecek kadar sabırlı mısın? Benim hızıma ayak uydurarak , sabrını ispat edersen eğer dileğine kavuşursun.

Denizci çok sabırlı bir insan değilmiş ama otu bulmak için her şeye katlanırmış. Karıncanın teklifini kabul etmiş.

Karınca önde, denizci arkada yola çıkmışlar. Çıkmışlar, ama aslında yerinde sayıyormuş denizci. Bir adım, iki adım sonra bu işin hiç de kolay olmadığını anlamış. Önünde giden karınca bir çakıl taşını, bir dalı, bir yaprağı aşana kadar geçen uzun sürede denizci sabırsızlanıyormuş. Karıncayı yerden kaldırmamak için kendini zor tutuyormuş. Az gitmişler, uz gitmişler dere tepe düz girmişler bir de arkalarına bakmışlar ki bir arpa boyu yol gitmişler. Denizci can sıkıntısından kurtulmak için karıncanın hareketlerini inceliyormuş. Bir bilgenin sözlerini hatırlamış:
“Karıncadan ibret al, akıllı olmayı öğrenirsin.”

Karıncalar, her şeyi yöntemli bir matematik problemi gibi çözerler. Çalışarak, didinerek ve yumurtlayarak doğada yüzyıllarca var olmuşlardır.

Alnından soğuk terler akıyormuş denizcinin. Zaman havada asılı kalmış sanki. Başı dönüyor, gözleri kararıyormuş. Dakikalarca adımını atmak için beklemekten, yorulmuş. Günlerce yürüseymiş bu kadar yorulmazmış. Bazen bu sıkıntıya dayanamayarak, çığlık çığlığa koşmak istiyormuş. Karıncanın teklifini kabul ettiği için kendine lanetler yağdırıyormuş. Yine bu sabırsızlık anlarından birinde, dallardan birine konmuş bir çift kumru görmüş. Kumrular hep çift dolaşır ve hiç ayrılmazlar. Kumruların ötüşü onu sakinleştirmiş. Güzel prensesi düşünmüş; güçlü olmaya ve sabretmeye karar vermiş. Karıncaya bakmış; ne yapacağını ve nereye gideceğini biliyor, hızlı hızlı engelleri aşıyormuş. Karıncanın bu hali denizciye cesaret vermiş. Denizci bunları düşünürken karıncanın sesini duymuş:
-Geldik!

Denizci kulaklarına inanamamış. Karınca, yeniden:

  • Geldik! Bir insanoğlunun bu kadar sabırlı olacağına inanmıyordum, ama sen başardın. Şu dağdan akan kaynağı görüyor musun? İşte o kaynağın arkasında bir mağara vardır. Ölümsüzlük otunu orada bulabilirsin. Yalnız ihtiyacın olduğu kadarını ali demiş.

Denizci o kadar sevinmiş ki, hani mümkün olsa karıncaya sarılıp öpecekmiş. Dakikalar, saatler ve günlerce arkasından yürüdüğü karıncaya teşekkür etmiş ve ona son bir kez bakıp dağa tırmanmaya başlamış. Kaynağa vardığında hızla aşağıya doğru akan suların arasına dalmış. Kendini kocaman bir mağarada bulduğunda sırılsıklam ıslakmış. Mağaranın içi de buz gibiymiş. Soğuktan titreyerek yavaş yavaş yürümüş. Mağaranın dibinde mor çiçekleri olan otlar varmış. Yere eğilip, ölümsüzlük otunu kopartmış ve çantasına koymuş. Geldiği yoldan koşarak geri dönmüş. Günlerce yol aldıktan sonra, limana varmış. O sırada ülkesine giden bir gemi demirliymiş limanda. Bu gemiye yetiştiği için çok sevinmiş.

Denizci, uzun bir yolculuğun ardından ülkesine dönmüş. Kralın verdiği bir yıl, bir günlük zaman dolmak üzereymiş. Sarayın önüne geldiğinde askerler onu içeri almak istememişler. Çünkü yolculuğu boyunca elbiseleri param parça olmuş. Üstüne üstlük, uzun sakalıyla da bir dilenciye benziyormuş. Denizci derdini anlatana kadar akla karayı seçmiş. Sonunda onu kralın huzuruna çıkartmışlar. Denizci saygıyla eğilmiş ve kralı selamlamış. Tahta yaklaşmış ve çantasını açıp, ölümsüzlük otunu krala uzatmış. Gözlerine inanamayan kral çok sevinmiş. Ölümsüzlük otunu büyücüye vermiş. Ölümsüzlük iksiri için eksiği kalmamış artık. Büyücü, iksiri hazırlamış ve altın bir kadehe koyup krala sunmuş.

Muradına eren kral, denizciyi hediyelere boğmuş. En güzel kumaşlardan, en güzel elbiseleri diktirmiş. Denizci bir kaç gün dinlenmiş ve eski gücüne kavuşmuş. Güzel elbiselerini giyip ve sapı mücevherlerle süslü kılıcını beline takmış. Artık düğün için hazırmış. Saraydaki bütün hazırlıklar tamamlanınca, düğün başlamış. Mutlu ülkenin mutlu insanları süslenen sokaklarda yiyip, içip dans etmişler. Sabırlı ve cesur denizci ile güzel prenses, sonsuza kadar birbirlerini çok sevmişler; mutluluk içinde yaşamışlar.

Facebookta Paylaş