Pamuk Prenses masalı oku

Pamuk prenses masalı aynı zamanda Pamuk Prenses ve yedi cüceler masalı olarak bilinir. Alman masal yazarları Grimm kardeşler tarafından yazılmıştır. Yazımızdan Pamuk Prenses masalını okuyabilir ve masal hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Geçmişi yüzyıllara uzanan bir halk masalıdır. İlk olarak; Grimm Kardeşler olarak bilinen Alman masal yazarları Jacob Grimm (1785-1863) ile Wilhelm Grimm (1786-1859) tarafından derlenmiş ve baskısı yapılmıştır. Hikayenin ilk uyarlamasında ve 1812 yılındaki ilk basımındaki adı; Almanca kar beyazı anlamına gelen Sneewittchen’dir (Schneeweißchen). Aynı zamanda bu ad masalın kahramanı Pamuk Prenses’in yani baş karakterin ismi olarak kullanılmıştır. Grimm kardeşler masalın son versiyonunu 1854 yılında tamamlamıştır.

Masalın dünya genelinde ise yaygın adı; “Snow White” olarak tanınmıştır. Defalarca çeşitli sahne ve sinema uyarlamaları yapılmıştır. Amerika’da sahnelenmesi Bildiğimiz ilk olarak 31 Ekim 1912’de West 44th Street, Little Theatre’da açılan Broadway oyunu ile başlamıştır. Bu oyun 1916 yılında çekilen Snow white adlı filminde temelini oluşturmuştur. İlk olarak 1933 yılında çizgi film haline getirilmiştir. 1937 yılında Walt Disney tarafından yapımcılığı üstlenilerek, ilk uzun metrajlı çizgi film olma özelliği ile yayına hazırlanmıştır. Bu çizgi filmde masalın adı; “Snow White and the Seven Dwarfs” (Kar beyazı ve 7 cüceler) olarak tanımlanmıştır. Masal Türkçede ise Pamuk Prenses olarak tanınmıştır. Masalın geçmişten günümüze pek çok yazar tarafından da uyarlaması yapılmıştır.

Alt satırlarda okuyacağınız Pamuk Prenses masalı uyarlaması 1857 yılında Grimm kardeşler tarafından derlenmiş ve yayınlanmış halinin Türkçeye çevrilmiş halidir.

Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde her yerin karlar ile kaplı olduğu soğuk bir kış günü imiş. Kız çocuğu olmasını arzu eden bir kraliçe varmış. Bu kraliçe sarayının pencerelerinden birinin önüne oturmuş bir yandan elindeki nakış ile uğraşıyor, diğer yandan pencerenin dışındaki karla kaplı bahçesine bakıp hayal kuruyormuş.
Dalgınlıkla nakış yaptığı iğneyi eline batırmış ve nakış tablasının üzerine 3 damla kanı düşmüş. O anda kurduğu hayallerinde etkisi ile; “Çocuğum olursa teni bahçedeki kar gibi ak, yanakları bu kan gibi kırmızı, saçları da penceremin pervazı gibi simsiyah olsun” diye dilek tutmuş .

Masal bu ya kraliçenin bu içten dileği tutmuş ve bir süre sonra kraliçe bir kız çocuğu doğurmuş fakat doğumdan birkaç saat sonrada hayata veda etmiş. Ölmeden öncede kızının adını pamuk prenses koymuş.

Bir yıl sonra kral yalnızlığa dayanamamış ve çok güzel bir kadın ile evlenmiş. Yeni kraliçe güzel olduğu kadar da kibirli ve kendini beğenmiş birisiymiş. Başka birisinin kendisinden daha güzel olmasına da tahammül edemiyormuş.
Odasında sihirli bir aynası varmış ve her gün bu aynanın karşına geçip, kendi güzelliğini saatlerce seyredip en sonunda soruyormuş. “Ayna, ayna sözle bana! Bu dünya da benden daha güzeli var mı?” Ayna da masal bu ya sihirli olduğu için cevap veriyormuş. “Yok kraliçem bu dünyadaki en güzel sizsiniz!” diyormuş.

Yıllar böyle geçmiş. Pamuk prenses de 14 yaşına gelmiş.

Kraliçe her zaman olduğu gibi aynanın karşısında saatlerce kendini seyrettikten sonra kendinden emin şekilde gene sormuş. “Ayna, ayna sözle bana! Bu dünya da benden daha güzeli var mı?” Fakat şaşılacak bir şey olmuş ve ayna ona ilk defa farklı bir cevap vermiş. “Siz halen çok güzelsiniz kraliçem ama pamuk prenses sizden daha güzel” demiş.
Bunu duyan kraliçe önce şaşırmış sonra da sinirlenmiş ve öfkesinden günlerce ne uyku uyuyabilmiş ne de bir lokma yemek yiyebilmiş. Nasıl pamuk prensesi ortadan kaldıracağını düşünmeye başlamış. En sonunda sarayın avcısını çağırmış ve ona emretmiş. “Pamuk prensesi ormana götürecek ve onu orada öldüreceksin. Öldürdüğüne dair de kanıt olarak bana kalbiyle, ciğerini getireceksin!” demiş. Kraliçenin buyruğu üzerine avcı Pamuk Prensese bir yalan uydurup kendisi ile ormana gelmesi için ikna etmiş. Ormana gittiklerinde onu öldürmek için bıçağını çekmiş ama durumu anlayıp ağlamaya başlayan Pamuk Prenses’in o halini görünce dayanamamış ve onu öldürmeye kıyamamış. Ona kaçıp gitmesini ve kesinlikle saraya dönmemesini söylemiş. Kendi kendine de “Ben yapamadım ama elbet hava kararınca ormandaki bir ayı ya da kurt onu öldürür ne de olsa” diye düşünmüş.

Saraya dönerken avcının karşısına bir yaban domuzu çıkmış. Avcı hemen domuzu öldürmüş, kalbi ve ciğerini söküp kraliçeye götürmüş.

Pamuk Prenses ise şanslı imiş ve hiçbir ayı, kurt ya da başka bir vahşi hayvanla karşılaşmadan yoluna devam etmiş. Akşam olduğunda hava kararırken dağların arkasında yürürken ileride küçük bir ev görmüş. Gitmiş kapıyı çalmış ama kimse kapıyı açmamış. Daha sonra dışarıda üşüdüğü ve birazda korkmaya başladığı için cesaretini toplamış ve eve girmiş. Evde; içinde yemeklerin olduğu yedi küçük tabak olan uzun bir masa ve çevresine dizili yedi küçük sandalye varmış. Duvar dibinde de yedi küçük yatak görmüş. Bir süre beklemiş ama gelen giden olmamış. Gün boyunca hiçbir şey yemediği için de çok acıkmış. Bakmış ki gelen giden yok her tabaktan bir kaşık yemek alıp yedinci yatağa uzanıp uykuya dalmış.

Bir süre sonra evin sahibi olan yedi cüceler gelmiş. Bunlar dağın derinliklerindeki gümüş madeninde çalışan yedi 3 kardeşmiş. İyi huylu insanlar olmalarına karşın başkaları onların cüce olmaları ile alay ettikleri için de toplumdan uzak bu kulübede kendi kendilerine mutlu bir şekilde yaşıyorlarmış.

Eve gelen 7 cüce yatakta yatan Pamuk Prensesi görünce güzelliğine hayran olmuşlar ama onu da rahatsız etmemek için ses çıkartmamışlar. Sabah olunca Pamuk Prenses uyanmış ve 7 cüceleri karşısında görmüş. İlk başta onlardan korksa da onların kötü insanlar olmadığını anlamış ve her biri ile ayrı ayrı tanışmış, onlara olanları anlatmış. O yedi cüceleri, yedi cüceler de onu sevmişler. Evi çekip çevirmesi karşılığında da ona evde kendileri ile birlikte kalmayı teklif etmişler. Gidecek başka yeri olmayan Pamuk Prenses bu teklifi memnuniyetle kabul etmiş.

İşe gitme vakti geldiği zaman cüceler onu uyarmış. “Bize gelip giden olmaz, birisi gelirse sakın kapıyı kimseye açma! Üvey annen senin burada olduğunu öğrenirse mutlaka kötülük yapmak için kendi gelir veya başkalarını gönderir” diye de nasihat etmişler. Pamuk Prenses “Tamam, kimseye kapıyı açmam” demiş. Bunun üzerine 7 cüceler her zaman olduğu gibi işlerine gitmek üzere yola çıkmışlar.

Aynı saatlerde kraliçe uyanmış. Ve günlerdir içini bunaltan sıkıntıdan kurtulmanın sevinci içindeymiş. Aynanın karşısına geçmiş. Kendisini seyretmeyi bile beklemeden, hemen aynaya sormuş. “Ayna, ayna sözle bana! Bu dünya da benden daha güzeli var mı?” Kendinden emin bir ifade ile duymak istediği cevabı beklerken ayna cevap vermiş. “Siz halen çok güzelsiniz kraliçem ama yüksek dağların arkasındaki ovada, yedi cücelerin evinde kalan Pamuk Prenses sizden daha güzel” demiş. Kraliçe önce büyük bir şaşkınlık sonrasında ise kızgınlık yaşamış. Hemen soruşturmuş yedi cücelerin evinin yerini öğrenmiş. Bu sefer başkasına yaptırmak yerine kendi işini kendi görmeye karar vermiş. Yaşlı bir satıcı kadın kılığına girip yola koyulmuş. Elinde kurdele dolu bir sepet varmış. Cücelerin evine gelince başlamış bağırmaya. “En güzel kurdeleler bende! Harika kurdeleler satıyorum” Bu şekilde seslenip kapıyı çalmış. Kimin geldiğini merak eden Pamuk Prenses camın kenarından gizlice bakarken yaşlı bir satıcı kadın ve kurdeleleri görmüş. Kurdeleleri çok beğenmiş, yaşlı bu kadından da bana zarar gelmez diye kapıyı açmış. Satıcı kadın kurdeleleri denemesi için Pamuk Prensesin boynuna takarken birden sıkmaya başlamış. Nefesi kesilen Pamuk prenses bayılmış. Kötü kalpli kraliçe de onun öldüğünü düşünüp boynunda kurdele sıkılı halde Pamuk Prenses’i öylece bırakıp saraya dönmüş.

Akşam olmuş ve yedi cüceler işten geldiklerinde Pamuk Prenses’i ve boynundaki kurdeleyi görmüşler. Hemen o kurdeleyi çözmüşler. Daha rahat nefes almaya başlayan Pamuk Prenses tekrar hayata dönmüş ve ayılmış. Böylece ikinci kez üvey annesi olan kötü kalpli kraliçenin elinden kurtulmayı başarmış. Sabah olduğunda kötü kraliçe aynanın karşısına kendinden emin bir şekilde çıkıp gene sormuş. . “Ayna, ayna sözle bana! Bu dünya da benden daha güzeli var mı?” Artık duymak istediği cevabı beklerken ayna gene cevap vermiş. “Siz halen çok güzelsiniz kraliçem ama yüksek dağların arkasındaki ovada, yedi cücelerin evinde kalan Pamuk Prenses sizden daha güzel” demiş.
Kraliçe Pamuk Prensesin ölmediğini ve kurtulduğunu anlamış ve tekrar kılık değiştirip girip yedi cücelerin evine gitmiş. Bu sefer “Taraklarım var, harika taraklar!” diye seslenmiş. Dün yaşadıklarını unutan ve tarakların güzelliğine kapılan Pamuk Prenses dayanamamış ve gene kapıyı açmış. “Çok güzel saçların var! Ben tarayayım onları” diye izin isteyen satıcı kılığındaki kötü kalpli kraliçenin bu istediğini reddetmemiş Pamuk Prenses. Halbuki taraklar zehirli imiş. Saçına tarak değer değmez Pamuk Prenses ölü gibi uzanıvermiş. Kraliçe işini tamamlamanın keyfi ile sarayına dönmüş. Akşam olunca da yedi cüceler Pamuk Prensesi başında zehirli tarak ile görünce durumu anlamışlar ve hemen tarağı saçından almışlar. Böylece üçüncü kez kötü kalpli kraliçenin hışmından kurtulmuş Pamuk Prenses.

Sabah olup’da sihirli aynadan halen Pamuk Prensesin yaşadığını öğrenen kötü kraliçe bu sefer en etkili iksirini hazırlamış ve elmanın bir yarısına sürmüş. Öfke içinde yaşlı bir dilenci kılığına girip yedi cücelerin evinin yolunu tutmuş. Kapıyı çalmış ama yaşadıklarından ders alan Pamuk Prenses bu sefer korkudan kapıyı açmak istememiş. Yaşlı dilenci kılığındaki kötü kraliçe benden mi korkuyorsun ben sana bu elmayı hediye etmek istiyorum demiş. Pamuk Prensesin kendisine güvenmesini sağlamak içinde elmanın zehirsiz tarafından bir ısırık almış. Bak demiş ben de yedim. Elma da çok güzel görünüyormuş. Sonunda Pamuk prenses dayanamamış kapıyı açıp kadından elmayı almış ve daha elmadan bir ısırık alır almaz cansız yere düşmüş. “Artık senden kurtuldum” diye sevinç kahkahaları atan kötü kraliçe neşe içinde eve dönmüş ve sabahı bile beklemeden aynanın karşısına geçip sormuş. “Ayna, ayna sözle bana! Bu dünya da benden daha güzeli var mı?” Ayna bu sefer istediği cevap vermiş. “Sizsiniz kraliçem, sizden daha güzeli yok!” demiş.

Bu esnada yedi cüceler eve dönmüşler ama hiç biri Pamuk Prensesi ölüm uykusundan uyandırmayı başaramamış. Tanışmaları kısa zaman olsa da yaptıkları güzel sohbetlerden onu çok sevmişler. Umutla uğraşmışlar ama hiçbir çabaları Pamuk Prensesi uyandırmaya yeterli gelmemiş. Aradan üç gün geçmiş ama Pamuk Prenses uyanmıyorsa da ölü olduğuna bir türlü inanamamışlar. En sonunda onu cam bir tabuta koymuşlar, tabutu da yüksek bir tepeye yerleştirmişler.

Bir gün tesadüfen oradan geçen bir prens cam tabut içindeki Pamuk Prensesi görmüş. Görür görmez de aşık olmuş. Kendisini gören ve durumu anlatan yedi cücelere yalvarmış; ”Lütfen onu sarayıma götürmeme izin verin.” Demiş. Prensin içten haline acıyan yedi cüceler ona tamam demişler ve izin vermişler. Tabutu saraya götürmek için kaldırdıkları sırada Pamuk Prenses’in boğazına takılan zehirli elma sarsıntıdan geri çıkıvermiş. O anda gözlerini açtığında karşısında yakışıklı prensi görmüş. Nerede olduğunu ve neler yaşadığını hatırlamamış bir halde o da hemen prensin yakışıklılığına aşık olmuş. Birkaç hafta sonra Pamuk Prenses ile yakışıklı prens nişanlanmışlar.

Derken düğün günü gelmiş. Düğüne çağrılan davetliler arasında Pamuk Prensesin üvey annesi kötü kraliçe’de varmış. Üvey anne düğün salonuna girer girmez Pamuk Prensesi tanımış. Fakat olan biteni bilen yakışıklı prens hemen kötü kalpli kraliçeyi yakalatmış ve onlara zarar veremeyeceği bir ülkeye sürgün etmiş. O günden sonra da Pamuk prenses, mutlu prenses olmuş. Güzelliği gibi mutluluğu ile de tanınmış.

Bu masal da bura da sonra ermiş. Gökten üç elma düşmüş. Biri yazanın, biri okuyanın üçüncü elmada dünyadaki tüm iyi kalpli insanların olsun.

Arzu ederseniz; Pamuk Prenses puzzle oyunu için ekli sayfayı da ziyaret edebilirsiniz.

Facebookta Paylaş