Gümüş para masalı oku

Darphaneden çıkan gümüş para, göz kamaştıracak kadar parlakmış. Zıplamış, çınlamış ve hayatın içine atılmış. Sahiden de pek çok memleket dolaşmak varmış kısmetinde. Birçok el değiştirmiş. Çocuk, sıcacık yumuşak ellerinde tutmuş. Cimri, buz gibi ellerinde sımsıkı tutup, üstüne titremiş. İhtiyarlar, Allah bilir kaç kere evirip çevirmişler. Gençler, tasasızca harcamışlar.

Bizim gümüş paramız basıldığı ülkeden ayrılmadan önce, bir sene kadar dolaşmış. Nihayet günün birinde yurt dışına çıkmış.

Sahibi onu tam yola çıkarken bulmuş ve ülkesini hatırlatması için yanına almaya karar vermiş. Hoplayan, sevinçle çınlayan gümüş parayı kesesinin dibine saklamış.

Bizimki, artık durmadan değişen yabancı arkadaşlar arasındaymış. Gümüş para ise hiç kımıldamıyormuş. “Demek ki, bana değer veriliyor, bir üstünlük bu” diye düşünüyormuş.

Aradan birkaç hafta geçmiş. Gümüş para, dünyada bir hayli gezip tozmuş, ama nerede olduğunun farkında değilmiş.

Onun durduğu keseye giren paraların kimi Fransız kimi İtalyan olduklarını söylüyormuş. Yaptığı seyahat hakkında fikir edinebilmek için, bu kadarı yeterli gelmiyormuş ona. Kesenin dibinde iken hiç birşey göremiyormuş ki.

Günün birinde, kesenin iyi kapanmamış olduğunu fark etmiş. Dışarıyı görebilmek için cüzdanın ağzına kadar kaymış. Fakat merakı pahallıya malolmuş. Pantolonun cebine düşmüş. Adam soyunurken, kesesini çıkartmış ama gümüş para cebinde kalmış. Otel görevlisi, yıkanması için pantolonu almış. Merdivenlerden inerken, gümüş para kaymış ve aşağıya, halının üzerine yuvarlanmış.

Düştüğünü kimseler görmemiş, kimseler duymamış. Ertesi gün, yıkanmış elbiseler odaya bırakılmış. Yolcu giyinmiş ve kayıp parayı orada bırakarak şehirden ayrılmış. Bir adam gümüş parayı bulmuş ve hemen cebine indirmiş. Buna çok sevinen gümüş para, değişik yerler göreceği için çok heyecanlanmış.

Onu bulan adam:

  • Bu ne biçim bir para böyle? Her halde sahte olmalı; bir metelik bile etmez, demiş.

Gümüş paramızın maceraları aslında bu andan itibaren başlamış. Başından geçenleri arkadaşlarına bakın nasıl anlatmış.

  • “işte, bir metelik etmez.” İşte, bu sözleri duyunca sinirimden tir tir titredim. Ben, gerçek bir para olduğumu, yere düştüğümde çın çın öttüğümü, üstümdeki baskının kanuni ve gerçek olduğunu bilmiyor muydum sanki?

Bu insanlar yanılıyor, diye düşündüm. Beni yerde bulan adam “Bu gece, karanlıkta elimden çıkarırım.” dedi.

Sahiden de dediğini yaptı; akşam hiç ses çıkartmadan beni aldılar ama ertesi gün, ağız dolusu küfürü bastılar: “Sahye para! Şunu bir an önce defedelim başımızdan!”

Beni değersiz bulan insanların parmakları arasında titriyordum.

“Ne talihsiz başım varmış,” diyordum. Değerliydim, ama neye yarıyordu sanki? Dünyada kimse kimseye gerçek değerini vermiyor, kendine göre kıymetlendiriyor. Günahsızlar boş yere bu kadar acı çektiklerine göre, suçlular vicdan azabıyla neler çekiyorlardır kimbilir?

Beni harcamak için, her ceplerinden çıkarışlarında ödüm kopuyordu. Beni, sahte bir para gibi inceleyecekler, tezgahın üstüne fırlatacaklar, diye bekliyordum.

Sonunda ihtiyar bir kadının eline geçtim. Ona, çok çalışması karşılığında verilmiştim. Beni harcaması imkansızdı.

Kimse beni kabul etmek istemiyordu. Zavallı ihtiyarcık için, gerçek bir kayıptım.

Kadın: “Bu sahte parayı birine vererek aldatmak zorunda kalacağım. Başka param yok ki, sadece bu sahte para var elimde. Ne yapayım, ben de onu, çok zengin fırıncıya veririm: O başkasından daha az zarar eder.” diyordu.

Ben, bu fakir kadına vicdan azabı çektirdiğim için üzülüyordum. Ah! Gençliğimde beni pırıl pırıl görenler, günün birinde bu derece alçalacağımı tahmin ederlermiydi hiç?S

Kadıncağız zenginlik içinde yüzen fırıncının dükkanına girdi; adam para ala vere bu işin sarrafı olmuştu. Aldanır mı hiç? Beni tuttuğu gibi ihtiyarın suratına fırlattı. ZAvallıcık ekmek alamadan, utanarak kös kös uzaklaştı. Artık bu kadarı benim için alçalmanın son perdesiydi! Kadıncağız, eve dönünce o tatlı gözleri ile baktı: “Hayır, artık kimseyi aldatmaya çalışmayacağım; sahte olduğunu herkesin görebilmesi için, bu parayı deleceğim ama belki de bu para uğurludur. İçime doğdu sanki. Evet öyle olmalı. Parayı tam ortasından deler, kurdele geçiririm; komşunun kızının boynuna takarım.”

Dediği gibi yaptı, delinmek benim için hiç de hoş olmadı doğrusu. Bununla beraber iyi niyetle yapılanlara tahammül ediliyor. Kurdeleyi delikten geçirdi, ben bir madalyon oldum. Gülümseyen, beni öpen güleç yüzlü kızın boynuna takıldım. Geceyi bu iyi yürekli çocuğun göğsünde geçirdim.

Sabah olunca annesi beni evirdi, çevirdi. Bir şeyler tasarlamakta olduğunu hemen anladım. Makası alıp kurdeleyi kesti ve beni sirkeye yatırdı. Ah! Öyle banyo düşman başına! Yeşilimtrak oldum. Deliği macunladı, akşam karanlığında, piyango satıcısına gidip bir bilet aldı. Yeni bir hakaret bekliyordum. Gene fırlatıp atacaklardı, üstelik bunu kendini beğenmiş çil paranın önünde yapacaklar sanıyordum. Bu utançtan yakayı sıyırdım. Piyangocunun başı kalabalıktı, aleme dert anlatıyordu; beni öbür paraların arasına fırlattı. Kadının biletine bir şey çıkıp çıkmadığını bilmiyorum, ama bildiğim bir şey vardı; o da sabah olur olmaz sahte para zannedilip bir tarafa ayrıldığımdı. Elden ele, evden eve geçiyordum. Kimse bana güvenmiyordu, ben bile kendi değerimden kuşkulanmaya başlamıştım. Allah’ım! Ne kötü günlerdi onlar!

Yabancı bir yolcu gelince, ilk işleri hemen beni veriyorlardı. Yabancı, beni harcamaya kalkışınca, bir yaygaradır kopuyordu:
“Sahte bu! Hiç bir değeri yok!”

Yüz defa işitmek zorunda kaldığım onur kırıcı sözler, hep bunlar olmuştur.

Bir yabancı, beni iyice inceledikten sonra dudaklarında bir tebessüm belirdi. Bu, olağanüstü bir şeydi. “Aaaa!” diye haykırdı. “Benim ülkemin parası! Delmişler, sahte para sanmışlar, Bende dursun, ülkeme götüreyim.”

Bu sözleri duyunca, sevinçten aklımı oynattım zannettim. Böyle itibar görmeyeli uzun zaman olmuştu. Bana gerçek para diyorlardı, yakında yurduma dönecek ve herkesten güler yüz görecektim. İmkanı olsa sevinçten kıvılcımlar saçacaktım.

Öbür paralarla karışmayayım diye, beni ayırdılar. Sahibim memleketlilerine rastlayınca beni onlara gösteriyordu. İçlerinde, hikayemi ilgi çekici bulanlar bile çıktı.

Nihayet vatanıma kavuştum. Çilem dolmuştu, hayattan yeniden zevk almaya başladım. Kalbimi kırmıyorlar ve hakaret etmiyorlardı. Delikten ötürü sahte paraya benziyordum ama kimse buna aldırış etmiyordu.

Yaşadıklarım, sabırla ve zamanla her şeyin gerçek değerini buluğ, anlaşıldığını ispat etti, dedi gümüş para, hikayesini bitirirken.

Facebookta Paylaş